Sena, sadece bir isim değil, birçok kadının sesi. Kadın cinayetlerinin hızla arttığı, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin derinleştiği bir dönemde, Sena, yaşadığı korkunç olayla bir kez daha dikkatleri üzerine çekiyor. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" diyerek, yaşadığı travmanın ötesine geçmek ve yalnızca bir istatistik haline gelmemek istiyor. Peki, Sena'nın hikayesi neyi temsil ediyor? Toplum olarak bu konuda neler yapmalıyız?
Sena, henüz 28 yaşında ve hayatının baharında, her gün işe giden, hayalleri olan bir kadın. Ama bir gün, sevdiği adam tarafından şiddete uğrayınca hayatı tamamen değişti. Bu olay, onun için sadece fiziksel bir yara değil, aynı zamanda ruhunda derin izler bırakan bir travmaya dönüştü. Hikayesi, sıradan bir kadın cinayetinin ötesinde, toplumsal bir sorun haline geliyor. Sena, yaşadığı bu olayı, topluma ayna tutmak için bir fırsat olarak görüyor. Amacı, diğer kadınların sessiz kalmaması, yaşadıkları ya da yaşamak zorunda kaldıkları şiddet olaylarını açığa çıkarmaları. Bu cesur yaklaşımıyla, yalnızca kendisi için değil, tüm kadınlar için umut ışığı oluyor.
Türkiye'de kadın cinayetleri oranı, son yıllarda alarm verici bir şekilde artış göstermekte. 2021 yılında 400'den fazla kadın cinayeti kaydedilirken, bu rakam 2022'de 500’ü geçti. Ancak bu sayılar, sadece kayıtlara geçen cinayetleri içeriyor. Her gün birçok kadın, şiddet mağduru olmasına rağmen sessizliğe bürünüyor, oysa ki bu durumun bir parçası olmak istemiyorlar. Sena'nın dile getirdiği gibi, kadınlar sadece birer istatistik haline dönüşmekten kaçınıyor. Onlar, yaşadıkları hikayeyle var olan insanlardır. Bu istatistiklerin sadece rakamlardan ibaret olmadığını anlamak ve her bir sayının arkasındaki yaşamı, hayalleri, sevdikleri ve, belki de sürdürmekte oldukları mücadeleyi görmek gerekiyor. Sena'nın tutumu, her kadın için bir çağrı niteliği taşıyor: "Yaşananların sesi olun, sessiz kalmayın!"
Sena'nın çağrısı, toplumun her kesiminde yankı buluyor. Özelikle kadın hakları savunucuları, medya ve sosyal medya üzerinden bu konunun önemine dikkat çekiyorlar. Toplum olarak, kadın cinayetlerinin önlenmesi için atılması gereken adımlar üzerine çokça konuşuluyor. Farkındalık arttıkça, toplumsal baskı da güçleniyor; ancak bu, tek başına yeterli değil. Yasal düzenlemelerin, sosyal hizmetlerin ve eğitim sisteminin de bu konuda güçlendirilmesi gerekiyor. Kadınların güçlendirilmesi, en önemli adım olarak öne çıkıyor. Sena gibi birçok kadın, bu süreçte kendilerini ifade etme şansı bulduklarında, yaşadıkları problemlerle yüzleşmekten çekinmiyorlar. O yüzden her biri, yaşadığı hikayenin sadece kendisine ait olmadığını biliyor.
Unutmamak gerekir ki, her kadının hikayesi, bir diğerine ilham verebilir. Sena'nın cesur çağrıları, birçok kadının yaşadığı kabusun son bulması için bir başlangıç olabilir. Çağrının yayılması ve bu konuda daha çok konuşulması, değişim için gerekli zemini oluşturuyor. "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum" söylemi, sadece bir haykırış değil, aynı zamanda bir dönüşüm çağrısıdır. Kadınlar olarak birbirimize destek olmalı, güçlü bir dayanışma oluşturmalıyız. Kendi hikayelerimizi yazmak ve bunları seslendirmekten çekinmemeliyiz.
Sena, yaşadıklarıyla, birçok hayata dokunmayı başardı. Şimdi bu duygu ve düşüncelerinin, toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenmesi ve desteklenmesi gerekiyor. Kadın cinayetlerinin son bulmasını sağlamak için herkes bir şeyler yapabilir. Bu anlamda eğitime, bilinçlenmeye ve toplumsal dayanışmaya her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyuluyor. Sena’nın hikayesi sadece kendi mücadelesi değil; aynı zamanda bir umudun, bir değişimin simgesi haline geliyor. Şimdi sıra, bu simgenin etrafında bir araya gelerek, sesimizi yükseltme zamanıdır. Kadın cinayetleri ve şiddeti önlemek için dur demek, toplumsal bir görevdir.
Sonuç olarak, Sena’nın mesajı net bir şekilde ortaya konuyor: “Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum” ve bu mesaj, yalnızca kendisinin değil, toplumun her kesimindeki kadınların da yankısını bulmalı. Herkes, bu mücadelede birer aktör olmalı. Hayatlarını kaybetmemiş, ayakta durmayı başarmış kadınlar olarak, sesimizle değişim yaratabiliriz. Bu bağlamda, tüm toplumun sorumluluğu, senin, benim, onun sorumluluğudur. Sena'nın cesareti, birçok kadın için ilham kaynağı oldu. Artık, bu hikâyeleri daha fazla gündeme getirme, haykırışları daha net duyurma zamanıdır. Unutmayın, her ses bir eylemdir!