Dilan, bayram coşkusunun yaşandığı bir günde, ne yazık ki hayatının son bulduğunu bilmeden ailesiyle birlikte kutlama yapıyordu. İçinde bulunduğu kadın cinayetleri ve cinsiyet temelli şiddet sarmalı, onu hayattan koparıp götüren korkunç bir gerçekle yüzleştirdi. 26 yaşındaki Dilan, kocası tarafından katledildiğinde, akıllarda binlerce soru bıraktı: "Neden?" "Bunu durdurmak için neler yapabiliriz?" Bu kitlesel bir farkındalığın da başlangıcı olabilecek bir trajedi, aynı zamanda Türkiye'nin acı bir gerçeğine de ayna tutuyor.
Dilan, sıradan bir yaşam süren genç bir kadındı. Bütün hayatını ailesinin mutluluğuna adamıştı. Sosyal medyada paylaştığı neşeli paylaşımlar ve sevdikleriyle geçirdiği anlar, onun içten ve pozitif bir insan olduğunun göstergesiydi. Ancak, Dilan'ın yaşadığı hayat, dışarıdan göründüğü gibi değildi. Evliliği, birçok kadının karşılaştığı sorunlarla doluydu. Aile içi şiddet, ilişkinin en temel sorunlarından biriydi. Dilan, bu durumu sevdiklerinden saklamış, kocasını affetmekte ısrar etmişti. Ancak o bayram günü, her şeyin sona ermesiyle birlikte, kadınların karşılaştığı ciddi bir sorunu gözler önüne serdi. Kocası tarafından katledilmek, Dilan'ın hayatında sonlandırıcı bir darbe oldu. Bayramın sevinci bir anda yere serildi ve Dilan'ın acı sonu, birçok kadına, 'duyulmak' ve 'anlaşılmak' adına bir çağrı oldu.
Dilan’ın trajik ölümü, cinsiyet şiddeti konusunda toplumda uzun süredir devam eden sorunları da gün yüzüne çıkardı. Türkiye, kadın cinayetleri konusunda dünya genelinde dikkat çeken istatistiklere sahip. Her yıl yüzlerce kadın, eşleri, sevgilileri veya aile üyeleri tarafından katlediliyor. Bu durum, kadınların yaşam alanlarını kısıtlayan, onları susturan, hayatlarını karartan bir gerçeklikle birleşiyor. Peki, Dilan'ın ölümü bu durumu nasıl değiştirebilir? Dilan ile birlikte kaybedilen hayatlar, birer kayıptan çok daha fazlası; aynı zamanda toplumsal duyarlılık yaratma çabası. Sosyal medya üzerinden gösterilen tepkiler, kadın cinayetleriyle mücadele eden birçok sivil toplum kuruluşunun ses bulmasına katkıda bulunabilir. Artık kadınların 'daha az konuşmaya' mahkum olmadığını, Dilan’ın hikayesinin sadece bir istatistik olmadığını anlamamız gerekiyor. Toplum olarak, bu tür trajedilere karşı daha fazla duyarlı olmamız ve cinsiyet eşitliği için gereken adımları atmamız gerekiyor. Cinsiyet temelli şiddetin sadece kadınları değil, bir bütün olarak toplumu etkilediğini unutmadan…
Dilan’ın hikayesi, sadece bir kadının hikayesi değil, aynı zamanda toplumun acımasız yüzüne bir ayna tutuyor. Şimdi sorumluluk hepimizin; Dilan için duyalım, konuşalım ve change için harekete geçelim.