Son yıllarda, Alzheimer hastalığı dünya genelinde yaşanan en sık görülen demans türü olarak öne çıkmaktadır. Erken yaşlarda, özellikle de 40'lı yaşlardaki bireylerde görülebilen bu hastalık, genellikle göz ardı edilen veya stres gibi başka sebeplerle ilişkilendirilen belirtilerle kendini göstermektedir. Kingston'dan 45 yaşındaki Michael Smith, Alzheimer hastalığına yakalandığını yalnızca bilişsel yeteneklerindeki azalma ile değil, aynı zamanda gün içerisinde yaşadığı yoğun stresle de bağdaştırdığını belirtiyor. Michael’ın hikayesi, Alzheimer’ın erken belirtilerinin gözden kaçırılabileceğini ve bireylerin bu durumu kabullenmelerinin ne kadar zor olabileceğini göstermektedir.
Michael, iş yaşamında üst düzey bir yönetici olarak yoğun bir stres altındaydı. Çoğu bireyin erken yaşlarda stresle başa çıkma şekli gerilimli bir iş ortamında başarının artırılması için kendilerine baskı yapmaktır. Ancak, Michael’ın yaşadığı hafıza kayıpları ve dikkat dağınıklıkları kısa süreli unutkanlıklarla sınırlı kalmadı. Fark ettiği bu durum, başlangıçta işten kaynaklanan bir stres belirtisi olarak düşünüldü. Ancak, zamanla bu belirtiler artmaya başladı ve Michael, Alzheimer'ın tipik belirtilerinin farkına vardı.
Alzheimer hastalığının erken dönemlerinde sıkça görülen bazı belirtiler arasında hafıza kaybı, sorun çözme yeteneğinde azalma ve günlük görevleri yerine getirmekte zorluk çekme yer almaktadır. Michael, kurumsal hayatın onun fokussuzluğunu artırdığını düşündü ve yaşadığı stresin zihinsel sağlığını etkilediğini düşündü. Yanlış bir şekilde, her şeyin iş düzeyindeki baskılarla ait olduğunu düşünmekteydi. Ancak bu, Alzheimer’ın tanısı için kritik bir fırsatın geçirilmesine yol açtı.
Hastalık, her bireyde farklı belirtilerle kendini gösterdiği için, erken tanı konulması son derece önemlidir. Michael, sonunda bir nöroloğa başvurduktan sonra Alzheimer tanısı aldı. Bu tanı, akrabaları ve arkadaşları için büyük bir şok oldu. Çünkü Michael, birçokları gibi, genç yaşta bu hastalığın ortaya çıkmasını pek de olası görmüyordu. Ancak, Alzheimer’ın sıklıkla göz ardı edilen belirtilerinin stresle karıştırılması, erken tanıyı geciktirebiliyor.
Toplumda Alzheimer hakkında farkındalığın artırılması, bu tür durumların önüne geçilmesinde hayati bir rol oynamaktadır. Michael, hastalığı için bir tedavi aramadan önce birçok insanın aynı hatayı yapabileceğini bilerek, bu konuda sesini yükseltmeye karar verdi. “Stres ve zihinsel sağlık arasında kesin bir bağlantı var ama bu korktuğumuzu göz ardı etmemeliyiz. Beynimizle ilgili değişikliklerin arkasında daha derin bir sorun olabileceğini her zaman aklınızda bulundurmalısınız” diyor.
Uzmanlar, Alzheimer hastalığının tedavi edilmediğinde daha da kötüleşeceğini ve bu yüzden erken tanının kritik önem taşıdığını vurguluyor. Belirtiler karşısında duyarlılık kazanmak ve bu belirtileri yönetme becerisini geliştirmek, bireylerin hayat kalitesini artıracaktır. Michael gibi kişiler için bilişsel testler ve sağlık kontrolleri yapmak, Alzheimer’ın ilerlemeden tespit edilmesi adına son derece önemlidir.
Alzheimer ile yaşamak, yalnızca hastaların değil, onların ailelerinin de hoşlaşmak zorunda olduğu bir süreçtir. Michael, sık sık hastalığın getirdiği zorluklarla yüzleşmekte olduğunu fakat bu sürecin aynı zamanda hayatına yeni bir anlam kattığını ifade ediyor. “Günlük olarak hafıza kaybımın sonuçlarıyla yüzleşmem zor olsa da, bu süreçte insanları bilgilendirmeye çalışmak benim için bir umut ışığı oldu.” diyerek düşüncelerini sonlandırıyor.
Sonuç olarak, Alzheimer gibi izlemesi zor bir hastalıkla ilgili farkındalık yaratmak bireylerin erken tanı almasını ve tedavi şansının artışını sağlayabilir. Özellikle stres kaynaklı belirtiler, geniş bir yelpazede anksiyete ve bunama gibi farklı etikeleri ile birlikte ortaya çıkabilir. İleri yaşta görülen bu hastalığın, genç bireyler arasında da görülme ihtimalinin artmasının bilinmesi sağlık alanında büyük bir dönüşüm gerektirmektedir.